Site Rengi

DOLAR 32,3374
EURO 34,8108
ALTIN 2.390,60
BIST 10.276,88
Ayvalık Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Balıkesir 19°C
Az Bulutlu
Balıkesir
19°C
Az Bulutlu
Paz 22°C
Pts 26°C
Sal 27°C
Çar 23°C
Reklam
Reklam

DÖRT KAPI, KIRK MAKAM “Ali Rıza Özkan “

DÖRT KAPI, KIRK MAKAM “Ali Rıza Özkan “
Reklam
26.11.2023
236
A+
A-

Alevîlik-Bektaşîlik’in İslâm’ın diğer yorumları ile arasındaki en ayırt edici farklılık nedir, diye sorsak, kuşkusuz ilk önce “4 kapı, 40 makam” öğretisini öne sürmek gerekir. 4 kapı 40 makam öğretisini anlayabilmek için “insân-ı kâmil” kavramını idrak etmek gerekir. İnsan, “hayat” denilen seyahatte farklı kemalet aşamalarına yolculuk eder. Elbette kişisel yetenekleri, çevresi ve emeği tarafından belirlenip şekillenen bu yolculuk, özünde, varlık mertebelerinin sonuncusu olan insân-ı kâmil mertebesine ulaşmak içindir. İnsân-ı kâmil kavramını ilk dillendiren İbnü’l-Arabî’ye göre 2 mertebe vardı: Taayyün-i evvel ve hakîkat-i Muhammediyye. Taayyün-i evvel, “ahadiyyet” (teklik, tek olma durumu)’in “vahidiyyet” (bütünleşme, birleşme)’e dönüştüğü “bilinçlenerek var olma” alanıdır. Hakîkat-i Muhammediyye mertebesine verilen pek çok isimlerden birisi de insân-ı kâmildir. İbnü’l-Arabî’ye göre âlemin varlığının sebebi ve koruyucusu bu insân-ı kâmildir. Allah’ı ancak insân-ı kâmil bilebilir. Çünkü o Allah isminin somut, erişmiş hâlidir. İbnü’l-Arabî, varlık mertebelerinin sonuncusu olarak insân-ı kâmil mertebesini gösterir. Bu anlamda “insân-ı kâmil” Hz. Muhammed’dir. Hz. Muhammed’in güzel örnek (el-Ahzâb 33/21) ve âlemlere rahmet (el-Enbiyâ 21/107) olduğunu bildiren âyetler de tasavvufun insân-ı kâmil konusundaki dayanağının Kur’an olduğuna dair deliller olarak gösterilmektedir. İbnü’l-Arabî’den önce Cüneyd-i Bağdadî, Hallâc-ı Mansûr, Bâyezîd-i Bestâmi gibi düşünürler de aynı anlayışın temsilcileri olmuşlardır Bâyezîd-i Bistâmî “el-kâmilü’t-tâm” kavramı ile İbnü’l-Arabî’ye yakın bir açıklama ortaya koyarken, Hallâc-ı Mansûr da “Kitâbü’t-Tavâsîn”de bütün nübüvvet nûrlarının Hz. Muhammed’in nûrundan çıktığını, onun vücudunun yokluktan, adının ise “kalem”den önce var olduğunu söyler. Böylece, tasavvuf düşüncesinin merkezinde “insân-ı kâmil” mertebesine ulaşmanın hedeflendiği anlaşılıyor. Horasan bölgesi, İslâmiyet’in benimsenmesinden sonra tasavvuf akımının önde gelen merkezi haline gelmişti. Herat, Nişabur ve Merv, miladi 8. yüzyıldan sonra İslâm dünyasında tasavvuf anlayışına en önemli katkıların yapıldığı coğrafya olmuştu. Fergana’da “Bab”, yani “Baba” ünvanı verilen dervişler Türkler arasında büyük saygınlık kazanmışlardı. 11. yüzyılda Yesevîlik, daha sonraki süreçte ise, Horasan ile Balkanlar arasındaki coğrafyada Alevîlik-Bektaşîlik-Kızılbaşlık olarak isimlendirilen “yol”un babaları/dedeleri de inanç/ibadetlerinin merkezine “insân-ı kâmil” mertebesine ulaşmayı hedef olarak koydular. Bu anlayış, İslâm dininde hayatın anlamını açıklayan, insan ve tüm canlıların dünya üzerindeki varlığını ve işlevini belirleyen bir yorumdur. Niçin var olduk? Nereye gideceğiz? “4 kapı, 40 makam” ise, modern bir kavramı kullanırsak “insân-ı kâmil”e ulaşmanın “Türk usulünce” metodolojisidir. İnsan/talip şerî’at, tarîkat, marîfet ve hakîkat kapılarından geçerek “insân-ı kâmil” mertebesine erişecektir. Koca Ahmet Yesevî’ye ait olan Fakr-Name adlı eserde tasavvufun bu dört makamı, Hz. Ali’ye dayandırılmış ve ilk kez şeriat, tarikat, marifet ve hakikat olarak yer almıştır. “Hazret-i Ali raziya’llahu anhu rivayet kılurlar kim dervişlik makamı kırk turur. Eger bilip amel kılsa dervişliki pak turur; ve eger bilmese ve örgenmese, dervişlik makamı anga haram turur ve cahil turur. Ol kırk makamnın onı makam-ı şeri’atda turur ve onı makam-ı tarîkatte turur ve onı makam-ı ma’rîfetde turur ve onı makam-ı hakîkâtde turur.” Hacı Bektaş Velî de mürşidi Koca Ahmet Yesevî’nin anlayışını Makalat’ta şöyle açıklıyor: “Kul Çalap Tanrı’ya kırk makamda erer, ulaşur dost olur, ol kırk makamun, onu şeri’at içindedür ve onı tarîkat içindedür ve onı ma’rîfet içindedür ve onı hakîkât içindedür.” Hacı Bektaş Velî’ye göre, 4 kapı 40 makamın kaynağı Hz. Muhammed’dir: “Nitekim Peygamberimiz (S.A.V.) buyurmuştur ki; şeri’at bir ağaçtır, tarîkat onun dalları, ma’rifet yaprakları, hakîkat da meyvalarıdır. Ağaç mevcud olmazsa dalları, yaprakları ve meyvaları da var olmaz.” Kaygusuz Abdal dört kapıyı şöyle anlatıyor: İnsanda fark eyleyesin hayvanı İlm-i şeri’atı bildüre sana Azuban dagılmayasın her yana Bilesin kim ne dimekdür şerî’at Neymiş bu orta yerde bağlı sed Pîr sana erkan-ı salat bildüre İmân İslâm farz u sünnet bildüre Çünki bildün şerî’at nedür tamam Tarîkat yolında koyasın kadem Pîr sana bildüre nedir tarîkat Dahı tarîkat içinde her sıfat Tarîkat dimek ‘Arapça yol durur Yol-ıla var kim tarîkat ol durur Zen ü ferzendi atayı anayı Terk ide koya bu cümle kavgayı Şerî’at bile tarîkat anlaya Hakîkat pîri ne dirse dinleye Her kimde kim ola bu üç hâsiyet Şerî’at u tarîkat ve hakîkât Ma’rifet anda biter kân ol durur Ma’rifet cevher il ma’den ol durur Pîr gerek kim kendüyi bilmiş ola Gönli içinde Hakkı bulmış ola Kalmaya bu dört kapuda müşkili Pîr gerek kim söyleye cümle dili   Yunus Emre ise, dört kapıyı şöyle anlatmış: Şerî’at şirin olur işidene hoş gelür Ne kim dilerse kılur ol şerî’at içinde   Tarîkat can yoldaşı can ile olur işi Tarîkata giren kişi dün-gün ibret içünde   Marîfet gönül ile dün ü gün zanyıla Söylesen gelmez dile sırr-ı sıfat içünde   Evvel kapu şerî’at geçse andan tarikat Gönül evi marîfet âşk hakikat içinde Sözü büyük ozanımız Pîr Sultan Âbdal ile bağlayalım. Bakalım, ozan dört kapı kırk makam üzerine ne söylemiş: Gönül gel karardan aşma Sözüm sana meveddettir Gafillen bacadan düşme Evvel kapı şerî’attır Şerî’attan edep öğren Al bu pendi belin bağlan İlimle üstâd olur oğlan Kimi farz kimi sünnettir Sen bu sırra erer isen Dolan kapıdan girersen Tarîkat farzın sorarsan Yedi farz üçü sünnettir Gelin girelim bu bâbı Açılsın âşkın kitabı Eğer anlarsan hesabı Andan sonra tarîkattır Tarîkat bir oddur yakar Kimi ham kimi has çıkar Her âşık bir çakmak çakar Çırağın yakan üstâddır Tarîkatta kâmil olan İlim ile âmil olan Bu yolda mükemmel olan Evvel mertebe hizmettir Hizmet erenler yoludur Cümle ilmin evvelidir Âhdimiz kalu beli’dir Bundan dönen kişi mattır Kend’özümüze gelelim Tarîkat nedir bilelim Yoklukta sefil olalım İbtidâ yüz iradettir İbtidâ talip olunca Düşmana galip olunca Dört cân bir kalıp olunca Menzili bi-nihayettir Hakîkat genc-i nihândır Marîfet gevher-i kandır Yedi yüz yetmiş mizândır Ötesi ilm-i hikmettir Mürebbisi Ali gerek Dört kapıda eli gerek Müsâhibin hali gerek Zira Ali Muhammet’tir Pir Sultan der kalu beli Dedik ya Murteza Ali Kim kadeh içer kim dolu Bu bize bir acep derttir.
https://www.alevihaberler.com.tr/makale/dort-kapi-kirk-makam-144

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.