Site Rengi

DOLAR 32,3833
EURO 35,0293
ALTIN 2.326,93
BIST 9.139,21
Ayvalık Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Balıkesir 28°C
Az Bulutlu
Balıkesir
28°C
Az Bulutlu
Cts 29°C
Paz 28°C
Pts 28°C
Sal 21°C
Reklam
Reklam

’’SANMA Kİ GELDİĞİN GİBİ GİDECEKSİN’’

25.02.2021
175
A+
A-

“Sanma ki geldiğin gibi gideceksin, demiştir ve Bodrum’u ta o yıllarda keşfetmiştir. Bodrum’un güzelliğini, Bodrum’un çekiciliğini, Bodrum’a geldikten sonra gitmenin ne kadar zor olduğunu, bir uyarı tabelası gibi bize oraya astırmıştır. Bugün medeniyetten söz ediyorsak, bir dünya markası olarak görebiliyorsak, mavi yolculuktan, narenciye bahçelerinden bahsedebiliyorsak, yolda yürürken yorulduğumuzda bir ağacın gölgesinde serinleyebiliyorsak bu, gönüllerimize yer etmiş olan Halikarnas Balıkçımız sayesindedir. Bodrum’u sürgün yıllarından, yokluk yıllarından bugünlere taşıyan Halikarnas Balıkçısı’nı saygıyla ve rahmetle anıyorum”
“Bilmeyene zor anlatılır Balıkçı’yı dinlemenin ne demek olduğu. Derin mağaralara kapatılmış rüzgârların birden boşanıvermesi gibi konuşur desem edebiyat sanırsınız. Ama gerçekten bir rüzgâr olur Balıkçı konuşurken. Yıllar yılı içinde birikmiş yıldızlı karanlıklar, masalı ve gerçeğiyle Akdeniz, yaşanmış, tadılmış mavilikler, bir başka türlü yeşil deniz dipleri, bütün bunlar içinde öpülesi, dövülesi, övülesi insanlar, yaratan ve sömüren insanlar Balıkçı ’nen ciğerinden palas pandıras, üfürüle tükürüle, çevrile savrula dökülür ortalığa. “Dünyanın sisini pusunu ne temizler? Poyraz bir, Balıkçı‘nın merhabası iki!”
Sabahattin Eyüboğlu
“Bizim edebiyatımıza sağlıklı, gördüğümüz, güzel olan doğayı getirdi. Yunmuş arınmış yıldızları, yıkıntıları, ağaçları, yürüyen taşan gökyüzünü, akarsuları, bir uçtan bir uca akan karanlıkları, kuşları, balıkları, toptan denizi getirdi.”
Yaşar Kemal
“Yalnız benim ve öbür dostları için değil Halikarnas Balıkçısı, bütün Türkiye için, Türkiye dışında birçok insanlar, okurlar ve düşünenler için canlıdır. Gitgide daha da canlanacaktır. Neden derseniz, o bir canlılık kaynağıdır. Hep değişen, düşünce ve sanatın çeşitli alanlarında ufuklar ve çığırlar açan bir canlıdır o. Canlılığının kaynağının kaynağı nedir diye sorarsanız, bu onun doğa ve insanla yeni bir ilişki kurmayı başarmış olmasıdır.”
Azra Erhat
“Halikarnas Balıkçısı” olarak da bilinen Cevat Şakir, 1890’da Girit’te doğdu. Bodrum’da kalebentliğe mahkûm edildikten sonra, yaptığı tarih ve mitoloji çalışmalarıyla bugünkü Türklüğün Anadolu’nun eski kavimlerinin devamcısı ve dolayısıyla Anadolu’nun gerçek sahibi olduğunu ispatlamaya çalıştı. Antik çağlarla ilgi yazılarında ve kitaplarında, Türk Tarih Tezi’nin belirgin etkisi görülmektedir. Mavi Anadolu adı verilen ve milliyetçiliğin bir türevi olan bir hareketi başlattı. Azra Erhat ve Sabahattin Eyüboğlu isimler de bu harekete dâhil oldu. Cevat Şakir, Anadolu’da binlerce yıldır yaşamış olan halkların her türlü uygarlığın yaratıcısı olduğu, Yunanistan’da yaşamış olan Eski Yunanlıların, Anadolu kültürünü kötü bir şekilde kopyalamaya çalıştığını, Anadolu’da her daim özgür bir bilim ve hümanizm ortamının var olduğunu ispatlamaya çalışıyordu. Cevat Şakir’e göre Anadolu ‘fethettiğimiz için değil, bizim olduğu için bizim’di. Türklüğün Anadolu’da daha önce yaşamış olan sayısız kavimden evrimleşmiş olduğunu anlatıyordu. Ancak Anadolu’da yaşamış olan kavimlerden söz ederken, bu kavimlerin Anadolu’da artık neden var olmadıkları sorusunu sormuyordu. Sayıları milyonları bulan Rumların, Ermenilerin akıbetlerinin ne olduğunu biliyor, fakat bu konuya temas etmekten özellikle kaçınıyordu. Çünkü beslendiği kaynak aslında Türk Tarih Tezi’nden başkası değildi. Atatürk’ün emriyle hazırlanan ve Anadolu’nun binlerce yıldır Türklerin anavatanı olduğunu ispatlamaya çalışan bu tez, esas olarak “Türkler aynı anda hem Orta Asya’lıdır, hem Anadolulu, hem de Avrupalı” görüşünü savunuyordu. Dönemin aydınları onun yazınımıza armağan ettiği deniz kavramlarını böyle anlatmaya çalışırken Cevat Şakir’in içindeki deniz edebiyatı da, “Bu adalar kendi güzelliklerine hayran kalsınlar diye adalar denizi gerdanını onlara ayna eder. Adacıklar böylece aynadaki akisleriyle beşiklenir. Adalar denizler, denizler adalar. İşte adalar denizi Arşipel, Ege, Akdeniz.” diye dile gelir. O nedenledir ki; Cevat Şakir Kabaağaçlı’da denizi, deniz de Halikarnas Balıkçısı’nı ve onun edebiyatımıza armağan ettiği deniz kavramlarını en iyi anlamanın yolu yine onun yazdıklarına yolculukla mümkün olur. “Mavi mavi bakan, mavi mavi gülen ve mavi mavi soluyan ihtiyar Balıkçı yiğitçe ölüme yaklaşıyordu. Omuzlarında seksen üç yılın yaşamı ve ak onur, gözlerinde özgürlüğün en anlamlı görünümüyle. Bir sigara yaktı ve bir süre daldı… Sonra kısık kısık ekledi; Ölüme doğru gidiyorum… Ölüme! Doğa elimi kilitledi… Doğa insafsız… İşte merhaba deyip gideceğim dünyadan… Sadece bir merhaba… Halikarnas Balıkçısı’nın ölmeden önce son sözleri şunlar olmuştu; “Ah… Ne acı… Doğa en can alıcı noktada elimi kilitledi. Son söylemek istediklerimi yazamadım… Sanırım ki yolcuyum… Dünya’ya bir merhaba deyip gideceğim… Burnuma çiçek kokuları geliyor… Açın açın pencereleri, son defa görmek istiyorum güneşi, son defa görmek istiyorum özgünlüğü. Merhaba çocuklar, merhaba dünya. Merhabaaaa” Halikarnas Balıkçısı, İzmir’de yaşadığı ömrünün son yıllarında çok sıkıntı çekmiştir. Yıllarca uğraş verdiği ve sevdiği Bodrum’dan ayrılarak, İzmir’de bir apartmanın çatısının altında yaşamaya başlamıştır. Oysa ki bu durum Halikarnas Balıkçısı’nın kişiliğine ters düşmektedir. Yakın dostlarından Azra Erhat, “Balıkçı ömrünün son günlerinde Bodrum’da yaşasaydı Halikarnas Balıkçısı kavramına daha uygun düşerdi” diyor.
Halikarnas Balıkçısı, 1965’te Vercors üzerine yazdığı bir yazısında şöyle diyordu; “Her yaşayan insan hayatın askeridir. Ölüm var her zaman. Ölüm hayata sığıyor ama hayat ölümü aşıyor. Hayat doğadır. Çıkarcılar, başkasının üzerinden geçinenler, ölümün hayata karşı askeridir. Şimdi ne yapalım, doğaya karşı bir düşman var yani ölüm. Bu böyle. Ama doğa alt olmuyor. Antidoğa beni öldürür, ama ben çocuklarımla aşarım ölümü. Çocuklarım olmazsa akrabam, sevdiklerim. Onlar da olmazsa insan var”. Bodrum hem doğanın olağanüstü güzelliğini, hem de tarihin şanlı hatıralarını kendinde toplayan ak pak bir Akdeniz köşesidir. Gece yıldızları tek tük görünen mıymıntı şeyler değildir. Yıldız kalabalığına engin gece dar gelir. Sanki parıltılarıyla göğü sarsıp gürlerler. Hele ufukta ay bir görünekoysun, evren bir peri masalına döner.
Şadan Gökovalı, (Manevi oğlu) Halikarnas Balıkçısı’nın kendisine yaptığı vasiyeti şöyle anlatıyor; “Yazacağım bunlar ama belki yazamadan giderim. Sana şimdiden söylemiş olayım. Bodrum’a gömülmek istiyorum. Bittabi orayı çok sevdim. Hayli hizmetim de geçti. Belediye’ye de yazmak istiyorum ama sana söyleyeyim daha iyi. Mindos kapısı tarafında bir yere gömsünler beni, yanımda Hatice’ye de (son eşi) bir yer ayırsınlar. Sakın mermer, beton filan istemem ha… Bir taş bulun, uzunca bir taş, yazısız. Onu dikin mezarımın başına. Falanca oğlu filancaymış, şu tarihte doğup şu tarihte ölmüşüm. Katiyen yazı istemiyorum, basit bir taş. Eh bizim tekne su almaya başladı. Şatafatı da sevmem, tepelere, deniz gören yerlere gömülmem şart değil. Nasıl olsa yattığım yerden denizi seyredemem, denizi ruhumda yaşatıyor gönül gözüyle her zaman görüyorum. Suat (oğlu) sık sık ziyaret edebilmeleri için İzmir’e gömmek istediklerini söylüyor. İstemem yahu. Bodrum’u severim bilirsin. Beni ziyaret için çocuklar ara sıra da olsa gezmiş, hava almış olurlar. Zaten ben saygı duruşu isteyecek değilim ya. Balıkçı’ya bir Merhaba yaraşır.”
Velhâsıl-ı Kelâm, annesinden doğduğu an denizden esen bir rüzgârın çocuk tenini yalamasıyla ilk ağlamasını gerçekleştiren Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın, bir kayıkçının denize tuttuğu aynada gördükleriyle başlayan denizi yazma tutkusu, onun deniz deyimlerini yapıtlarına taşımasıyla sürmüş ve edebiyatımıza bir başka boyutta zenginlik katınca, edebiyatımız da ona “Halikarnas Balıkçısı” unvanını yakıştırmıştır.

Daha Azını Gör
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.